Bu içeriği dinleyebilirsiniz
İnsan vücudundaki tüm sistemler, vücutta salgılanan hormonlar tarafından denetlenir ve kontrol edilir. Üreme sistemini kontrol eden hormonlar ise doğurganlık üzerinde büyük etkiye sahiptir. Doğurganlık konusundaki en etkin hormonlardan biri ise süt hormonu ismiyle de bilinen prolaktindir. Beyindeki hipofiz bezinden salgılanan ve temel olarak hamilelik gerçekleştikten sonra kadın vücudunu emzirmeye hazırlama görevi üstlenen prolaktin, hamilelik öncesinde düşük ya da yüksek seviyede salgılanmasıyla doğurganlık seviyenizi de etkiler. Bu önemli hormon hakkında merak ettiğiniz tüm detayları sizin için bir araya getirdik.
İçindekiler
Süt Hormonu Nedir?
Prolaktin hormonunun temel görevi süt bezlerini olgunlaştırmak, süt kanallarını emzirmeye hazırlamak ve anne sütü oluşumunu hızlandırmaktır. Bu etkileri sebebiyle halk arasında “süt hormonu” olarak bilinir. Bu hormon hamilelikte ve doğumu takip eden birkaç aylık süreçte yüksek seviyede salgılanır. Aynı zamanda ovülasyonu da kontrol eder ve hem gebelikte hem de doğumdan sonraki 1-3 aylık süreçte adet oluşumunu engeller.
Sağlıklı bir vücuda sahip olan ve prolaktin seviyesi ideal aralıkta seyreden kadınlarda, hamilelik sonrasındaki ilk birkaç ay yeni bir gebelik oluşmaz. Bu yönüyle süt hormronu, anne sağlığını da koruyan ve anne vücudunun hamilelik ve doğum sürecinde yaşadığı deformasyonların onarılması için zaman kazandıran bir hormondur. Erkek vücudunda da salgılanan prolaktin, cinsel isteği artırır ve sperm üretimini hızlandırır. Bu sayede spermlerin daha güçlü olmasını sağlayan hormon, hem sağlıklı bir cinsel yaşama hem de sorunsuz bir üreme sürecine yardımcı olur.
Prolaktin Değeri Kaç Olmalıdır?
Prolaktin hormonunun ideal seviyesi, kadınlar ve erkekler için farklıdır. Erkekler için kabul edilen prolaktin referans aralığı, ağırlıklı olarak 5 µg/L ile 10 µg/L arasıdır. Bu seviyelerin artması ya da düşmesi ise erkeklerde çeşitli cinsel bozukluklara, üreme problemlerine ve farklı sağlık sorunlarına yol açabilir.
Kadınlar için belirlenen referans aralıkları ise yaşa ve gebelik durumuna göre değişebilir. 18 – 35 yaş arasındaki kadınlar, doğurganlıklarının zirvesinde kabul edilir ve bu dönemdeki ideal prolaktin seviyesi 15 – 25 µg/L arasıdır. Yaş ilerledikçe kadınların yumurta sayısı düşer ve ovülasyon düzeninde bozulmalar görülür. Doğurganlığın azalmaya başladığı 35 yaş sonrasında, doğurganlıkla ilgili tüm hormonlarda olduğu gibi prolaktin seviyesinde de oynamalar gözlemlenebilir. Hamile ve lohusa kadınların vücutlarında normale göre daha fazla prolaktin bulunması son derece olağandır. Hamilelik sürecinde süt kanallarının, doğum sonrasında ise sütün oluşumu, vücutta artan prolaktin sayesinde gerçekleşir.
Vücuttaki prolaktin miktarının doğumdan sonra yavaş yavaş düşmesi ve bebek sütten kesildikten sonra tamamen normal aralıklara dönmesi beklenir. Prolaktin miktarı; stres, yorgunluk, yetersiz beslenme gibi faktörlerden olumsuz yönde etkilenebilir. Bu gibi durumlarda vücuttaki prolaktin seviyesi olağan düzeyin altına inebilir. Bu durum, hamile kadınların emzirme sürecine sağlıklı bir şekilde hazırlanamamaları ve doğum yapmış annelerin sütünün kesilmesi gibi sorunlar doğurabilir. Bu sebeple de hamile ve lohusa kadınların sağlıklarına, dinlenmelerine ve morallerine büyük özen göstermesi önerilir.
Prolaktin Yüksekliği Gebeliğe Engel mi?
Hamilelik öncesinde vücuttaki prolaktin seviyesinin referans aralığının üstüne çıkması, hamilelik oluşumunu engelleyebilir. Hamile olmayan kadınlarda salgılanan prolaktin miktarı, doğal koşullarda yumurtlama sürecini durdurmaz ve bu sayede vücudunuzun sağlıklı bir ovülasyon işlemi gerçekleştirmesine engel teşkil etmez. Prolaktin salgılanmasının artması ise bazı sorunları beraberinde getirir. Vücuttaki prolaktin hormonunun yükselmesi, üreme sistemine verilmiş bir yanlış alarm niteliği taşıyabilir. Prolaktin seviyesinin yükselmesi sebebiyle kendisini hamile zanneden vücut, yeni yumurta üretimini ve adet döngüsünü durdurabilir. Yumurta üretimi durduğu için de hamilelik şansı ortadan kalkabilir.
Gebelik bulunmadığı dönemlerde prolaktin hormonunun yükselmesi, FSH ve GnRH hormonlarının üretimini durdurur ve bu durum da vücudun doğal dengesini bozulmaya uğratabilir. Prolaktin seviyesinin ne kadar yükseldiği de hamilelik üzerindeki belirleyici faktörlerden biridir. Referans aralığının biraz üstündeki yükselmeler, FSH ve GnRH hormonlarının üretimini tamamen durdurmayabilir ve bu durum da yumurta üretiminin devam etmesini sağlayabilir. Böylece düşük orandaki prolaktin yükseklikleri, gebelik oluşumuna zarar vermeyebilir. Referans aralığını tehlikeli oranlarda aşan prolaktin yükselmeleri ise hamilelik açısından ciddi risk teşkil eder ve bu gibi durumların erken teşhis edilmesi ve hızlı bir şekilde tedavi sürecine geçilmesi önerilir.
Prolaktin Hormonu Yüksekliği Neden Olur ve Nasıl Tedavi Edilir?
Prolaktin hormonunun yükselmesi, pek çok farklı sebepten kaynaklanabilir. Hiperprolaktinemi olarak da bilinen prolaktin yüksekliğine sebep olan en yaygın faktör, polikistik over sendromudur. Rahim içinde oluşan kistler, vücudun hormon dengesine ciddi şekilde zarar verebilir ve bu kist oluşumları sebebiyle prolaktin salgılanması da bozulmaya uğrayabilir. Rahim içindeki kistlerin bir bölümü, vücut tarafından hamilelik olarak da algılanabilir ve bu durum da yine prolaktin düzeyinin yükselmesine yol açar. Polikistik over sendromuna sahip olan kadınlar, cerrahi müdahaleyle rahim içi kistlerinden kurtulabilir ve erken teşhis ve tedavi edilmeleri durumunda doğurganlıklarını büyük oranda geri kazanabilir.
Prolaktin hormonu yüksekliğine yol açan diğer faktörler ise hipofiz bezinde oluşabilecek beyin tümörleri, rahim ağzı kanserleri, böbrek ve karaciğer hastalıklarıdır. Vücudun farklı noktalarında oluşabilecek tümörler, genel olarak ciddi bir sağlık problemi olarak kabul edilir ve aralarında prolaktinin de bulunduğu pek çok hormonun doğal miktarlarda salgılanmasının önüne geçer. Kanser tedavisi, tümörün bulunduğu bölgeye göre değişmekle birlikte ağırlıklı olarak cerrahi operasyon, kemoterapi ve radyoterapi işlemleriyle tedavi edilir. Vücut tümörlerden ve kanserli hücrelerden tamamen kurtulduktan sonra hastanın hormon seviyeleri normale dönebilir ve rahim alınması gibi cerrahi müdahaleler bulunmadığı sürece gebelik şansı devam eder. Böbrek ve karaciğer rahatsızlıkları da hastalığın türüne göre medikal ya da cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilir. Bu durumlara bağlı olmayan hiperprolaktinemi durumları ise genel olarak hormonal bozukluklardan kaynaklanır ve ilaç tedavisiyle giderilir.
Prolaktin Düşüklüğü Nedir ve Nasıl Tedavi Edilir?
Prolaktin seviyesinin beklenen aralıktan daha düşük olması, en az hiperprolaktinemi kadar ciddi bir sağlık problemi olarak görülür. Yükselmeye göre daha nadir rastlanan bir durum olan prolaktin düşüklüğü, ağırlıklı olarak hipofiz bezinde yer alan genetik bozukluklardan kaynaklanır. Hipopituitarizm ismi verilen bu durum, doğuştan gelen genetik problemlerden kaynaklanabildiği gibi kişinin yaşadığı hastalıklara, gördüğü tedavilere, yaşadığı travmatik kazalara bağlı olarak sonradan da gelişebilir.
Prolaktin seviyesinin ideal aralıktan daha düşük olması, doğurganlık üzerinde olumsuz etkilerde bulunur ve bu yüzden düşük prolaktine yol açan faktörün bulunup tedavi edilmesi son derece önemlidir. Probleme sebep olan faktörler arasında GH hormonu yetersizliği, dopamin içerikli ilaçlar ve aşırı oranda dopamin salgılanmasına yol açan hormon bozuklukları da bulunur.
Hormonlardan kaynaklanan problemler, ağırlıklı olarak medikal yöntemlerle tedavi edilir ve problemin kaynağı ortadan kaldırıldıktan sonra vücuttaki prolaktin oranı büyük ihtimalle beklenen seviyelere yükselir. Hipofiz bezinden kaynaklanan sorunlarda hekimin uygun görmesi durumlarda cerrahi müdahale yoluna da gidilebilir. Bu sebeple, prolaktin düşüklüğünden şüphe eden kişilerin derhal en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları ve gerekli tetkikleri yaptırmaları tavsiye edilir. Düşük prolaktin seviyesi tespit edilmesi durumunda ise tüm tedavi sürecinin doktor tarafından planlanmasında ve doktor tarafından önerilen tüm tedavi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirilmesinde yarar bulunur.
Referans:
http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/tez/pdf/kadin_hast/dr_orhan_balcik.pdf
http://hastane.kocaeli.edu.tr/upload/duyurular//300420033141980ad.pdf
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. Yıllardır çalıştığı özel kliniğinde, perinatoloji alanında uzmanlaşmıştır.